YETİŞKİN BAKIŞI VE ÇOCUKLUK - III
- Erman Bostan
- 23 Haz 2020
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 19 Ağu 2020
Türkiye’de çocukluğun tarihi elbette kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na uzanan köklü bir gelenekten beslenmektedir. Ancak çağdaş Türkiye’nin benimsediği ve yücelttiği çocukluk ideali Cumhuriyet’le birlikte başlamaktadır.

Öztan’a (2011) göre, Batılılaşma projesi çerçevesinde, çocuklara ‘geleceğin teminatı’ olarak büyük bir rol biçilmiş, eğitim ve öğretim alanındaki inkılaplarla cumhuriyetçi kuşaklar yaratılması, yeni rejimin vadettiği modernleşme ve kalkınma ideallerinin korunması sağlanmak istenmiştir. Bu anlamda, sadece çocukların değil, yetişkinlerin eğitimi/terbiyesi de ön plana çıkmış, tüm yurttaşlar aslında birer öğrenci olarak görülmüş, bir anlamda çocuklaştırılmıştır. Bu açıdan bakıldığında yurttaş olmak da devlet babanın evlatları olmak anlamında bir tür kendi içinde çocukluk barındırır. Tıpkı çocuklar gibi yurttaşın kendisi de Cumhuriyet değerlerini geleceğe taşımak için eğitime önem vermeli, kendisini yetiştirip geliştirmelidir.
Cumhuriyet çocuğunun inşa edilmek istenen en temel özelliği medeniliğidir; Öztan’a göre tıpkı cumhuriyetin kendisi gibi çocukluk da ‘’daha çok biçimsel göstergeler ile temsil edilen’’ hatta çoğu zaman eş tutulan bir medeniyet projesidir (2011, s.68).
Öztan, çocukların terbiyesi, kamusal alanda davranışlarına dikkat edişi, kıyafet ve temizliğe verdiği önem gibi uygar toplumlara atfedilen bir dizi titiz kimlik inşasından bahseder. Çocuğun bu tür pozitif nitelikleri bugün de yaygın toplumsal inanışlara karşılık gelmektedir. Bununla birlikte çocukluğun Cumhuriyet dönemindeki politik inşasına dair birçok ayrı başlık sayılabilir; örneğin 1929 krizini takip eden yıllardaki tasarrufçu ekonomik programın getirdiği ‘’kumbara’’, iktisat ve tasarrufun çocukluk dünyasındaki simge objesidir (s.97). Kimi zaman padişaha sadakat, kimi zaman Tanrı korkusu, kimi zamansa ideal yurttaşlık görevi olarak dürüst ve çalışkan olmanın erdemi (s.104); cehalete karşı okumanın önemi (s.110); Batı jargonundaki ‘’hasta adamı’’ unutturacak güçlü ve sağlıklı çocuklar yetiştirilmesi zorunluluğu (s.128) gibi bir dizi imgeden bahseder. Tüm bu temsil biçimleri hem bir inşa çabasına işaret eder hem de idealleştirilen çocuk imgesinin cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir portresini sunar.
Çocuklar hakkındaki yaygın toplumsal inanç onların toplum ve dünyanın geleceği olduğu yönünde; dolayısıyla onları korumak, sevmek, değer vermek ve yarınlara hazırlamak da yine yaygın bir ideal. Fakat bunu yaparken yetişkinler çocukların kendi temsillerini oluşturma yetersizliklerinden faydalanabilmekte, yöntemleriyle baskıcı bir yapı kurup gizli bir zorbalığı yürütebilmektedir. Tıpkı ırksal ve cinsel güç ilişkilerinde olduğu gibi, sözü çocuklardan alıp onlar adına konuşup, onları kendi görsel hazza dönük performanslarıyla değerlendirebilmektedir. Dahası yetişkinler çocukların çaresizlik ve masumiyet temelli temsilleri aracılığıyla kendi yetişkinlik ve tamamlanmış benlik kavrayışını oluşturuyor olabilir.
Televizyon ve çocukla ilgili araştırmalar sıklıkla televizyon çalışmaları alanının dışına çıkmak durumunda kalır. Çünkü çocukluğun kendisi dini görevlilerden politikacılara, psikologlardan sosyal bilimcilere, öğretmenlerden ebeveynlere çok farklı alanlardan birçok kimseyi ilgilendirmekte ve her alan kendi söylemini inşa etmektedir (Casey, Casey, Calvert, French, Lewis, 2008, s. 30). Bu anlamda yapılan çalışmalar geniş bir yelpazede değerlendirilebilir. Birçok çalışma çocukların istenmeyen materyallere erişimiyle (şiddet, seksüel içerik ya da argo/küfürlü konuşma), medya organlarının ya da yetişkinlerin çocuklara uygun içerikler sağlamalarına dönük sorumluluklarıyla, program içeriklerinin ahlaki ve etik uygunluğuyla ilgilidir. Bir çoğuysa eğitimle ilgili konular bağlamında (eğer mümkünse televizyondan ne öğrenebilirler?), tüketim sorunu (çocuklar televizyon aracılığıyla piyasa güçleri tarafından etkileniyor mu?) ve yaratıcı oyunlar ve okuryazarlık standartlarını erozyona uğratan medya gösterileri çevresinde tartışılmaktadır (2008, s.31-32).
Türkiye’de medya, TV programları ve çocuk ilişkileri en çok etkilenimler açısından ele alınmaktadır. Sakıncalı bulunan içeriklerin sansürlenmesi, içeriklere uygun belirli yaş gruplarının gündeme getirilmesi söz konusudur. Sadece ebeveynler için değil devlet politikaları açısında da çocuk-medya ilişkileri yine kullanımlar açısından ele alınmaktadır. İnternetin yaygın bir şekilde sosyal yaşama girişiyle birlikte bu kez internet kullanımı ve güvenli internet sorunu ortaya çıkmıştır. Geleneksel medya içeriklerinin aksine, internetin denetlenmesi çok daha zor olduğundan çocuk güvenliği açısından yaş kilitleri gibi uygulamalar gündeme getirilmiştir. Bilgisayar ve internet kullanımı, TUIL verilerine göre 2019 yılında İstanbul'da %95,2.'dir.
Türkiye’de çocukların reklamlar, yazılı basın, TV haberleri gibi medyalardaki temsilleri araştırma konusu edilmiştir. Kalan (2010), reklamlardaki çocuk imgelerini, çocuklara yönelik üretilen Kinder çikolataları reklamları üzerinden incelemiş, reklamlarda erkek ve kız çocuklarının ayrı imgelerle temsil edildiği, toplumsal cinsiyet rollerinin kalıplaşmış rol modellerinin bu reklamlarda yeniden-üretildiği bulgulanmıştır.

Tutar (2014), yazılı basındaki çocuk temsillerine odaklanarak ana akım medya içinde yer alan gazetelerden rastlantısal olarak derlediği haberlerde çocukların statüsünü olumlayan, cinsel tacize ve suça konu oldukları haberleri incelemiştir. Çocukların haberlerde genellikle edilgen-pasif olarak yetişkinlere göre alt bir konumda, yetişkinlerin onlara sağladığı kültür sanat etkinliklerinin pasif alımlayıcıları olarak ya da eğitim alanındaki haksız uygulamalara maruz kalmış kişiler olarak temsil edildiklerini bulgulamıştır. Özmen (2012), televizyon haberlerindeki temsillerle ilgili çalışmasında çocukların genellikle şiddet, suç ve hastalık içeren haberlere konu olduklarını tespit etmiştir. Çocuklar çoğunlukla şiddet ve kazaya maruz kalmış pasif ve sessiz kurbanlar olarak, hasta ya da engelli olmadıklarındaysa tehlikenin bizzat kaynağı ve öznesi olan suçlular olarak temsil edilmektedir. Aydın (2009) tinerci çocuklar örneği üzerinden giderek bu çocukların nasıl bir korku nesnesi haline getirildiğine dikkat çeker. Çoğunlukla kente göç etmiş Kürt çocuklarının tehlikeli ‘’yabancılar’’ olarak temsil edildikleri bulgulanmıştır. Güven (2004), dizilerdeki çocuk temsilleriyle ilgili doktora çalışmasında çocukların belirli iktidar yapılarının üretilmesi ve sürdürülmesinde, belirli mesajların topluma iletilmesinde bir araç olarak kullanıldıklarını, devlet kurumlarının meşrulaştırılıp, iyi ailenin tanımlanarak belirli değerlerin oluşturulduğunu bulgulamıştır.
Gazeteler, TV haberleri, reklamlar ve diziler üzerinden yapılan tüm bu çalışmalar genel olarak değerlendirildiğinde çocuk temsillerinin sıklıkla yanlış ve kusurlu bulunduğu söylenilebilir. Toplumsal değer yargıları, inanışlar ve tutumların belirlediği ön yargıların medya temsillerine de yansıdığı, toplumsal cinsiyet rollerinin bu temsillerde yeniden üretildiği ve çocukların sıklıkla yetişkinlerle ilişkili olarak pasif ve sessiz varlıklar olarak ele alındığı, kurban ya da mağdur olarak gösterildiği, aktif temsillerde ise çocukların ya suçlu olarak kötülendiği ya da yüce değerlerin taşıyıcıları olarak idealize edildiği belirtilebilir.
Yazının devamı - IV bölümde...
Comments