top of page
Ara

YETİŞKİN BAKIŞI VE ÇOCUKLUK - I

  • Yazarın fotoğrafı: Erman Bostan
    Erman Bostan
  • 23 Haz 2020
  • 5 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 19 Ağu 2020

Toplumsal algıda çok yaygın bir ‘doğal’ çocuk imgesi bulunmaktadır. Bu imge yetişkin ve çocuk arasında bir ayrım yaparak hiyerarşik bir güç ilişkisi tesis eden yetişkin bakışına dayanmaktadır. Yetişkin bakışı çocuğu, onda görmeyi arzuladığı bir takım şablonlara uymaya zorlayarak keyif verici performanslara indirger. Yetişkincilik olarak tanımlanan bu güç ilişkisinde yetişkinler çocuğun zayıflığını, güvenini, romantizmini ve idealleştirmelerini kötüye kullanarak çocukları denetler, kontrol eder ve yönlendirirler. ‘’Çocuktan Al Haberi’’ yarışma programı da bu tür bir bakış açısını hem programın görsel yapısı hem de çocuklar üzerine kurulan söylemler üzerinden yeniden-üretmektedir. Bu yazıda çocukluk kavramı, gelişim psikolojisi, tarih ve sosyoloji alanlarının çocukluğa yaklaşımı üzerinden, yetişkincilik (adultism) ve yetişkin bakışı (adult gaze) kavramları üzerinde durularak Çocuktan Al Haberi programı üzerine kısa bir çözümleme gerçekleştirilecektir. Konunun boyutu, kapsamı ve önemi düşünülerek yazıyı üç parçaya böldüm. Keyifli okumalar.



Toplumsal algıda rahatlıkla kabul gören, çocukluğun da tıpkı diğer toplumsal sistemler gibi doğal değil kültürel, yani bir inşa sürecinin eseri olduğunu unutturan bir ‘’doğal çocuk’’ imgesi oldukça genel ve yaygındır. Bu anlamda bu ‘’doğal’’ çocuğun nasıl temsil edildiği ya da başka bir deyişle nasıl inşa edildiğine dair görüşümüz oldukça kısıtlı, yapılan çalışmalar da alabildiğine sınırlıdır. UNESCO metinine de yansıyan bu temsilde çocuklar, genellikle korunmaya muhtaç, geleceğe yönelik gelişimi desteklenmesi gereken, fiziksel ve ruhsal sağlığı kişi, kurum ve devletlerce güvence altına alınması gereken, herkes gibi iyi bir eğitim hakkı olan varlıklar olarak sunulurlar. Özellikle medya; dizilerden yarışma programlarına, haberlerden reklamlara bu ‘doğal çocuk’ imgesinin yayılmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunur.

Tıpkı Laura Mulvey’in (2004) cinsiyet rollerinin bakışla yönetilen bir güç ilişkisi içerisinde dayatıldığına dönük ‘’erkek bakışı’’ (male gaze) yaklaşımında olduğu gibi, bakış ve söylem yoluyla yetişkinin kendisini hakim ve güçlü kıldığı, yeni bir tür hiyerarşiyi doğallaştıran bir ‘’yetişkin bakışı’’ndan (adult gaze) söz edebiliriz. Türkiye’de prime-time dışı zamanlarda, ulusal bir kanalda, haftalık bölümler şeklinde yayınlanan Çocuktan Al Haberi yarışma programı da yetişkin bakışının en etkili örneklerinden birini sunar. Eğlenceli bir dille sunulan, çocukların sorulan sorulara verdiği komik cevaplara, program içerisinde yaptıkları taklitlere, anlattıkları masallara hatta verdikleri yemek tarifleri gibi performansa dönük temsillere dayanan program, bu ‘’doğal’’ çocuk imgesinin yaygınlaşmasına katkıda bulunur ve yetişkinlerin bakışından kaynaklanan ayrımcılığı örtük hale getirir.


Kültürel ve tarihsel bir inşa süreci olan çocukluk, anne-babaların zihinlerinde bir imge olarak yaratılmakta, bu imgelerse çocuğun kişiliğinin oluşmasında, davranışlarının biçimlenmesinde, algılama düzeylerinin gelişmesinde, geleceğe dönük hedef ve umutların belirlenmesinde önemli roller oynamaktadır (Ercan, 2014: 381). Çocuktan Al Haberi özellikle ebeveynlerin bilincindeki çocuk imgesinin yaratılmasında etkin bir rol oynamaktadır. Bu çocukluk imgesi çocukların kendi gerçekliklerinden değil, ‘yetişkin bakışı’nın onlarda görmeyi arzuladığı, performatif, dışsal ve daha çok yetişkin dünyasının güç ve hakimiyetle ilgili beklentilerinden kaynaklanan yapıntı bir kimlikten besleniyor gözükmektedir.


Gelişim Psikolojisinde Biyolojik Bir Evre Olarak Çocukluk

Çocukluk öncelikle biyolojik bir olgu olarak kabul edilebilir; ilk bebeklik evresinden başlayarak sağlıklı bir yetişkin görünümü alana kadar geçen süredeki insan yavrularına çok genel bir bakış açısıyla çocuk denilebilir.


Çocukluğun doğal gelişim süreci ve kat ettiği evreler en kapsamlı biçimde 20. yüzyıl başlarından itibaren gelişim psikologları tarafından ele alınmıştır. Gelişim psikolojisi teorileri belli başlı çocukluk tanımları yaparak bir çocukluk temsili oluşturur. Düşünce, dil, sosyal davranış veya algı gibi psikolojik ve zihinsel düzlemlerin zaman içindeki değişimini anlamaya çalışan gelişim psikolojisi, çocukluğun ne olduğuna dair bize oldukça farklı tablolar çizmektedir (Miller, 1999, s.5). Gelişim psikolojisinde, çocukları gelişim süreçlerinde pasif varlıklar olarak değil, kendi gelişim süreçlerinin aktif ajanları olarak gören bir eğilim ortaya çıkmaya başlamıştır. ‘’Çocuklar özümser, alışır ve denge bulur (Piaget); ego süreçleri güçlenir (Freud); bir kimlik hissi inşa eder (Erikson); ve kendi çevrelerini değiştirir ve öz-düzenleyici mekanizmalar geliştirirler (sosyal öğrenme). Buna ek olarak, kontrol süreçlerini (bilgi işleme) etkinleştirir, çevrelerini araştırır ve başkalarından tepkiler çıkarır (etoloji), kazanımlarına yönelik ortamları keşfeder (Gibson) ve belirli sosyal düzenleme türlerini (bağlamsalcılık) araştırırlar’’ (Miller, 1999, s.426-427).


Gelişim psikolojisi ve çocukluğun biyolojik evrimi üzerine çalışmaların başında Freud’un eserleri gelmektedir. Freud’a (2015) göre çocukların cinsel yaşamı gözlemlenebilir olarak üç ya da dördüncü yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Hemen ardından tiksinti, utanç ile estetik ve moral ülkülerin istemleri tarafından bu dürtüler bastırılır ve ket vurmalar başlar. Fakat bu ket vurmalar sadece eğitimin rolüyle değil organik gelişme ve kalıtım tarafından da belirlenmektedir. Çocuksu cinselliğin dışavurumlarını inceleyen Freud, parmak emme gibi çoğu oto-erotik cinsel dışavurumların yetişkinlikte cinsel organlara doğru genişlediğini belirterek aslında bir gelişimsel dönem ortaya koyar. Hatta yetişkinliğe ilk adımlar da bu cinsel aktarımın yabancı, örtük doğasından kaynaklanır gözükür. Freud çocukluğun bu ilk dönemindeki cinsel merak ve araştırmaların tam bir yalnızlık içinde gerçekleştirildiğine, bunun da çocuğun dünyaya karşı bağımsız bir tutum alması, daha önce ebeveynleriyle tam bir güven ilişkisi içinde olduğu ortama ileri derecede yabancılaşması için bir ön şart olduğuna dikkat çeker (2015, s.108). Yetişkin birey, çocuklukta bir bastırma ve gizlilik evresinden geçen cinsel uyaranlarını artık oto-erotik bir bağlamdan uzaklaştırarak doğrudan nesnelere yöneltmektedir. Freud’un çoğunlukla çocuklarla ilgili gözlemlerinden çıkarsadığı insan psikesinin yapısı ve diğer yaklaşımlar bugün psikanalitik kuramın temellerini oluşturmaktadır. Bilinçaltı, ego ve süper-ego oluşumları farklı kuramcılar tarafından farklı bağlamlarda kabul edilip yeniden üretilse de yöntemleri ve çocuklukla ilgili gözlem tarzı eleştiri konusu edilmektedir. ‘’Freud'un oyun incelemesi metodu Victoryendi, soğuk, hemen hemen dikizcilik sınırındaydı. Notlarını ayakta, yarı gizli, bir kapının arkasında ya da -en azından bildiğimiz kadar- çocukla çömelip oynamadan anneyle söyleşi yaparak, göz teması kurmadan tuttu’’ (Slade, Wolf, 1999, s.6). Slade ve Wolf’a (1999) göre, ket vurmalar ve aktarımları yansıtan çocuk etkinlikleri aslında gözlemlenerek değil ancak performansa katılarak anlaşılabilmektedir.

Piaget (2000) ise çocukluğun ilk evresini bebeğin henüz dilden yoksun olduğu, bilişin, duyu ve hareketin şekillendirişiyle oluştuğu bir duyu-motor evresi olarak tanımlar (sensori-motor stage). Bu aşamada hiçbir sembolik alan mevcut değildir; bebeğin kişilik temsilleri yoktur. İlk aşamada, uyaranlara karşı geliştirilen refleksler, ardından gelecek yeni durumlara karşı bir takım alışkanlıkların oluşmasına zemin hazırlarlar. Yeni doğanın bu ilk evrelerini aşama aşama anlatan Piaget, bir buçuk iki yaşlarında yeni bir davranış modeli olarak çocuğun nesne, olay ya da kavramsal şemalar gibi şeyleri temsil edebildiğini, yani bir gösteren gibi hareket ederek dil, zihinsel imajlar ve sembolik jestler sunabildiğini belirtir. Bu bir anlamda taklit evresidir; çocuk oyun arkadaşlarının kızgınlık, çığlık, ayağını yere vurma gibi davranışlarını taklit eder, kedi sesi çıkarır, grafik imajlar çizer vb. 2 yaş sonunda, cinsel ilgiler, kaygı, fobi, öfke veya saldırganlıkla karışık savunma, rekabet veya güvenlik kaygısından kaynaklanan bir tür sembolik oyun mekanizması, sembolik taklit evresi gelişir; Piaget bu döneme işlem öncesi dönem (pre-operational stage) adını verir. Burada çizimler, hayali imajlar devreye girebilir. 7 yaşından 12 yaşına kadar gelişen somut işlemler dönemindeyse (concrete operational stage) çocuk artık somut dünyayla etkileşim içinde zihinsel kategorilerini geliştirebilmektedir. Piaget’nin çizdiği işlem-öncesi dönem Çocuktan Al Haberi gibi 3-5 yaş grubundan çocukların konu edildiği bir programı analiz etme amacındaki bir çalışma için özellikle önemlidir. Çünkü tıpkı programda sıklıkla yapıldığı gibi bu dönemdeki çocuklar, büyük gibi konuştuğu, motor hareketleri geliştiği vb. için ‘’büyümüş çocuklar’’ olarak görülebilmektedir. Piaget’nin (2000, s.177) verdiği örnekten gidersek, 4-5 yaşlarındaki çocuklar, belki 10 dakikaya kadar mesafelerdeki okullarına tek başına ve yürüyerek gidip gelebilirler. Fakat onlara her gün geçtiği yolu ya da ana girişten göründüğü gibi okulunun planını üç boyutlu olarak tarif etmesini istersek büyük ihtimalle başarısız oluruz. Çocuk her gün aynı eylem içinde bu yolları, mekanları ve araçları somut olarak kullansa da mekanla kurduğu topoğrafik ilişkiyi inşa etmekte yetersizdir.


Çocukluk sadece bir biyolojik evre ya da zihinsel gelişim aşaması olarak düşünülemez; çocukluk aynı zamanda bir kültürel anlayıştır ve sadece belirli dönemler için değil, aynı çağı paylaşan farklı toplumlar için de farklı anlamlar taşıyabilir. Bu sebeple çocukluğun kültürel inşası biyolojik kavrayışın önüne geçmektedir.


Yazının devamı II bölümde...



Comments


bottom of page